27 Ocak 2019 Pazar

Axeanocilas - Milorad Pavic









Milorad Pavic (15 Ekim 1929 – 30 Kasım 2009), Sırp yazar, şair, tarihçi… Özgeçmişinde Barok Çağı uzmanı olarak üniversitede XVII, XVIII ve XIX yy. edebiyatı okuttuğu belirtilmiş. Benim kendisiyle tanışmam ölümünden sonraki bir zamana denk gelir. 

Bir yılbaşı gecesi, bir arkadaşımın hediye ettiği, hem de özenle hazırlanmış, süslü püslü bir paketin içindeki kitabıyla girdi hayatıma. Adı Rus Tazısı olan bu öykü kitabını dilimize, değerli yazar ve çevirmen Işık Ergüden aktarmış. Kendisini, Milorad Pavic’in üslubunu bu kadar başarılı bir şekilde yansıttığından dolayı tebrik ederim. Bence çok ama çok iyi bir iş çıkartmış. 

O yılbaşı gecesinden kısa bir zaman sonra sözünü ettiğim arkadaşımla aramıza birtakım düşünce ayrılıkları girdi ve bir daha da görüşmedik. Sırf bu yüzden bana hediye etmiş olduğu bu güzel kitabı da cezalandırmış olabilirim. Ona bir türlü sıra vermediğim için birkaç yıldır ‘okunacak kitaplar’ yığınında bekliyordu. Oysa beni bu kadar etkileyeceğini bilseydim yılbaşı eğlencesinden vazgeçer, hemen o gece okumaya başlardım. 

Eğer müzik diliyle anlatmam gerekseydi Milorad Pavic’in üslubunu Adagio olarak değerlendirirdim. Klasik müzik sevenler bilir, Allegro (hareketli ve neşeli), Andante (orta karar) ve Adagio (ağır) olan eserler için kullanılan genel ölçülerdir. Milorad Pavic, o vakur ve gizem dolu öykülerinde kayda değer yalınlıkta bir anlatım dili kullanmış. 

Kaleme aldığım bu yazının adını, Rus Tazısı adlı kitabındaki öyküler arasında, beni en çok etkilemiş olandan aldım. Sözünü ettiğim bu öykü, Sırbistan’ın Belgrad kentinde geçiyor. Orada belki de bin yıldan beri var olan bir manastırın öyküsü bu. Jitcha Manastırı olarak bilinen bu yapının birden fazla özelliği varmış. Öncelikle, alışılmadık biçimde, bir adı ve bir de soyadı varmış. Jitcha Manastırının soyadı ‘Yedi Kapılı’ymış. Çünkü tam yedi kapısı varmış. Bu da manastırın bir başka özelliğidir. Vaktiyle kralların taç giyme törenleri bu manastırda yapılıyormuş. Her kral için yeni bir kapı açılmış. Daha sonraları Belgrad kentine de Jitcha Manastırı örnek alınarak yedi kapı açılmış. Anlaşılan o ki manastır kapısı, kent kapısı derken zamanla kentliler de bu geleneğe katılmış. Ne ki o kapılar taç giyme törenleri için değil, ölüleri son yolculuklarına uğurlama amacıyla açılıyormuş. Yıllar içinde bu gelenekten vazgeçilmiş olsa da kentteki eski konutların arasında, çok kapılı birkaçına rastlamak mümkün olabilir.

Konuta, her ölen aile bireyi için fazladan bir kapı açmak, bana her ne kadar mantıksız gelmiş olsa da taşıdığı anlam bakımından oldukça etkilendim. Sonuçta her birimiz, bizden önceki kuşakların açmış oldukları kapılardan geçerek yol almıyor muyuz? Uygarlık adına ilerlemenin sembolik bir göstergesi olabilir bu kapılar. Bu açıdan bakınca, yaşam kadar ölüm de anlamlı geliyor insana. Giderken kapımızı ‘açık’ bırakmayı unutmayalım o halde. 


Zerrin Oktay
09.01.19

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder